Çocuk Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Seval Metin, İskenderun Gelişim Hastanesi ve İskenderun Palmiye Hastanesi’nde hasta kabulüne başladı.

Alanında yapmış olduğu uygulamalar hakkında bilgiler veren Op. Dr. Seval Metin, “Göğüs cerrahisi, yenidoğan doğumsal anomaliler, batın cerrahisi, ürolojik cerrahi, fıtıklar, inmemiş testis, hidrosel, sünnet, yumurtalık kist ve kitleleri, üro genital anomaliler, endoskopik girişim hizmetlerini Gelişim ve Palmiye Hastanesi bünyesinde sunmaya devam edeceğiz” dedi.

Op. Dr. Seval METİN kimdir?

Op. Dr. Seval Metin, Hatay’da doğdu. Lisans öncesi öğrenimlerinin ardından Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde başladığı tıp eğitimini başarıyla tamamlayarak, Tıp Doktoru unvanı aldı. İhtisasını ise, yine aynı fakülte de tamamlayarak, Çocuk Cerrahisi Ana Bilim Dalı’nda tamamladı. Diyarbakır Çocuk Hastanesi, Adana SSK Hastanesi’nde hasta kabulü yapmış olan Op. Dr. Seval Metin, Adana Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi’nde görev almış ve burada Türkiye’nin ilk en büyük çocuk yoğun bakım ve yeni doğan yoğun bakım ünitelerinde yüksek sayıda ameliyatlar gerçekleştirmiştir. Op. Dr. Seval METİN, mesleki çalışmalarına Adana’da bulunan özel muayenehanesinde devam etmektedir.

Başkent Üniversitesi Kurucusu Prof. Dr. Mehmet Haberal, İskenderun Gelişim Hastanesi Radyasyon Onkoloji Merkezi’ne ziyarette bulundu.

2017 yılından bu yana Başkent Üniversitesi ile Radyoterapi konusunda işbirliği bulunan Gelişim Hastanesi Radyasyon Onkoloji Merkezi’ni gezen Prof. Dr. Haberal, “Kanser tanısı alan hastaya bu ünitemizde tıbbın bütün imkânları uygulanmaktadır. Artık insanlarımızı başka ülkelere muhtaç etmiyoruz. Gururluyuz” açıklamasında bulundu.

Yönetim Kurulu Başkanı Metin Yıldız ise Başkent Üniversitesiyle işbirliğinden ötürü son derece memnun olduklarını dile getirerek, “Merkezimiz şifa dağıtmaya devam ediyor. İskenderun’a böyle bir hizmeti kazandırmanın haklı gururunu yaşıyoruz. Sağlık alanında yatırımlarımıza devam edeceğiz” dedi.

İskenderun Gelişim Hastanesi Onkoloji Merkezi uzman hekimleri, ‘4 Şubat Dünya Kanser Günü’ münasebetiyle düzenlenen konferansta, kanserde erken teşhisin önemine dikkat çekti.

Basın mensuplarının katılımıyla İskenderun Gelişim Hastanesi Konferans Salonu’nda gerçekleşen toplantıda; Başhekim Yardımcısı Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Aydemir Ölmez, Radyasyon Onkolojisi Uzmanı Prof. Dr. H. Cem Önal, Radyasyon Onkolojisi Uzmanı Dr. Ezgi Oymak, Tıbbi Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. Sadık Muallaoğlu, dünya genelindeki kanserlerin üçte birinin önlenebilir, üçte birinin de erken teşhis edildiğinde tedavi edilebilir olduğunu belirtti.

“Erken teşhis hayat kurtarıyor”

Erken teşhis ve tedavi yöntemleriyle kanserin tedavi edilebileceğini açıklamasında ifade eden Başhekim Yardımcısı Genel Cerrah Prof. Dr. Aydemir Ölmez, “Erkeklerde en çok; akciğer ve prostat, kadınlarda ise meme kanseri sıkça görülüyor. Kansere karşı gerekli önlemler alınmazsa, 2030 yılında 22 milyon yeni kanser vakasının ortaya çıkması bekleniyor. Bu anlamda; önlem, erken teşhis zamanında ve kaliteli tedavi stratejileriyle her yıl dünyada 3,7 milyon insanın hayatı kurtarılabilir. İşte bu sorun çerçevesinde bizde; tıbbi onkoloji, radyasyon onkolojisi ve cerrahi onkoloji birimlerinde hizmet verip, zamanında ve kaliteli tedavi yolunda adım atmaktayız” dedi.

“Kanserde erken teşhisle ölümlerin önüne geçilebilir”

Açıklamasında kanserde erken teşhisle ölümlerin önüne geçilebileceğini söyleyen Tıbbi Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. Sadık Muallaoğlu ise, “Kanser, kalp hastalıklarından sonra en sık ölüm nedeni olan ikinci hastalık. Yılda yaklaşık 16 milyon yeni kanser hastası bulunmakta.Bu oranların 2030 yılda daha da artacağı tahmin edilmekte. Kanserde erken teşhisle ölümlerin önüne geçilebilir.Erkeklerde en sık akciğer kadınlarda meme kanseri,bölgemizde de sıklıkla görülüyor. Ünitemizde ayda 370 380 hastaya, multidisipliner çalışma doğrultusunda kemoterapi veriyoruz. Bugün farkındalık yaratarak amacımız, kanseri, en başından önlemek” açıklamasında bulundu.

“Erken evrede yakalanan kanser hastalıkları, artık tamamıyla iyileşiyor”

Tamamen iyileşen kanser türlerinin sayısının gün geçtikçe arttığına dikkat çekenRadyasyon Onkolojisi Uzmanı Prof. Dr. H. Cem Önal, “Kanser tedavisini üç kısım olarak değerlendirdiğimizde; hem hastaya çok zor, hem hasta yakınlarına çok zor, hekimlere zor. 2022 istatistiklerine bakacak olursak, erkeklerde en sık; prostat birinci sırada,ikinci akciğer, üçüncü sırada ise kolon ve rektum kanseri geliyor. Ama kansere bağlı ölüm sıralamasına bakıldığında erkeklerde akciğer kanseri alıyor. Kadınlarda sıklıkla; meme, akciğer ve kalın bağırsak sıralaması bulunuyor. En sık ölüm nedeni ise kansere bağlı akciğere bağlı raporlanmış. Kanser tedavisi oldukça meşakkatli tedavilerdir. Burada yapılan tedaviler dünya standartlarına paralel tedavilerdir. İskenderun’da kanser tedavisine şehirlerarası seyahate gerek kalmadan başarılı tedaviler gerçekleştirilmektedir. Erken evrede yakalanan kanser hastalıkları, artık tamamıyla iyileşebilir bir hastalıktır” dedi.

“Erken teşhis hayat kurtarır”

Onkolojik tedavinin ekip işi olduğunu söyleyen Radyasyon Onkolojisi Uzmanı Dr. Ezgi Oymak, “Gelişim Hastanesi’nde pandemi döneminde dahi 11 binkanser hastası başvuruda bulunmuş ve tedavileri ayarlanmıştır. Yıllık ortalama 5500 hasta polikliniğimize başvuruda bulunuyor. Bu kadar insan şehir dışı merkezlere gitmeye gerek kalmadan tedavisini alıyor. Bu bizim için çok önemli. Ve unutulmamalı ki, erken teşhis hayat kurtarır. Bir kişiyi daha erken teşhisle kurtarsak bizim için önemli” şeklinde konuştu.

Rahim ağzı kanserinin yani diğer adıyla serviks kanserinin, dünyada kadınlar arasında en sık görülen kanser türlerinden olduğuna dikkat çeken İskenderun Gelişim Hastanesi Radyasyon Onkolojisi Uzmanı Prof. Dr. H. Cem Önal ve Dr. Ezgi Oymak, aşısı olan tek kanser türünün serviks olduğunu ifade ederek, bu kanseri önlemenin en etkili yolunun aşıdan geçtiğini belirtti.

Radyasyon Onkolojisi Uzmanı Dr. Ezgi Oymak, “Ülkemizde her yıl yaklaşık 2500 kadın serviks kanseri tanısı alıyor. Serviks kanserini diğer kanserlerden ayıran en önemli husus, sebebi tamamen aydınlatılmış ve tamamen önlenebilen tek kanser türü olmasıdır. Serviks kanserinde en büyük etken HPV (Human Papilloma Virus) enfeksiyonudur. Bu virüsün şu ana kadar tanımlanmış 170 çeşidi mevcuttur. Kansere neden olan tiplerinin başında 6, 11, 16, 18, 31, 33, 45, 52 ve 58 numaralı tipleri gelmektedir. İlk olarak sadece 2 HPV tipine karşı geliştirilen aşının en yeni versiyonu, bu en tehlikeli 9 HPV tipine karşı yüksek koruma sağlamaktadır. Aşının etkinliği ve güvenilirliği kanıtlanmıştır, 2016’dan beri Avrupa Birliği ve ABD’de yapılmaktadır. Aşının yapılacağı yaş ülkeler arasında değişiklik gösterse de, ortak görüş 9 yaşından itibaren, erkek ve kız çocuklarının aşılanmasıdır. 9-15 yaş grubunda 2 doz, 15 yaş üzerinde ise 3 doz şeklinde yapılması yeterli. Ömür boyu koruma sağlamaktadır” açıklamasında bulundu.

“Mutlaka aşı yaptırın”

Uzm. Dr. Ezgi Oymak, “Kanserde erken teşhisten daha etkilisi, kanseri önleyebilmektir. HPV’ye bağlı enfeksiyonlar ve kanserlerin tarama ve tedavi maliyetlerini, bu sürede hastaların geçirdiği zor zamanları düşününce, aşı ile bu zorlukların tamamını ortadan kaldırmak çok önem taşıyor. Bu nedenle onkoloji uzmanları olarak HPV’ye bağlı enfeksiyonlar ve kanserleri engelleyen bu aşının yapılmasını şiddetle tavsiye ediyoruz. Aşının yapılması için sağlık kurumlarına başvurulması gerekiyor” dedi.

 

Günümüzde bağırsak mikrobiyotası ve onun sağlık ve hastalık süreçlerindeki rolü çok konuşulan bir konu…

İlaç kullanımı, yaş, yaşam tarzı ve hastalıklar gibi çeşitli faktörlere bağlı olarak bağırsak mikrobiyotasındaki meydana gelen değişikliklerin, bağırsak homeostazını bozabileceğine ve ince bağırsakta aşırı bakteri üremesine yol açabileceğine dikkat çeken İskenderun Gelişim Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Eray Albayrak, bağırsak düzensizliğinin kaliteli yaşam adına muhakkak tedavi edilmesi gerektiğini belirtti.

Besin etiketlerine dikkat!

SIBO hakkında bilgilendirmede bulunan Albayrak, “İnce bağırsakta bakteriyel olarak aşırı artış gerçekleşmesi durumu SIBO olarak adlandırılmaktadır. SIBO’lu bireyler, besinlerin zayıf emiliminden veya bağırsak geçirgenliğindeki değişikliklerden kaynaklanan mide bulantısı, ishal ve/veya kabızlık ve şişkinlik, karın ağrısı gibi gastrointestinal semptomlar gösterebilir. SIBO’lu bireylerde, altın standart olarak görülen tedavi yöntemi, bakteriyel aşırı büyümeyi ortadan kaldırmak için antibiyotik kullanımına dayanmaktadır. Bitkisel kökenli olup olmamasına bağlı, iki ile dört hafta kadar kullanılan antibiyotik tedavisiyle bakteriyel yükün azaltılması ile doğru bir beslenme yaklaşımının benimsenmesiyle SIBO tedavi edilebilir. Var olan ya da sekonder olarak gelişebilen laktoz intoleransından dolayı SIBO beslenmesinde laktozsuz besinler tercih edilmelidir. Yine SIBO beslenme yaklaşımında et, balık, kümes hayvanları, yumurta, yulaf ezmesi, şekersiz tahıl, tohumlar, kinoa, mısır unu, yeşil yapraklı sebzeler, havuç, pirinç, glütensiz erişte, glütensiz krakerler, patates, tatlı patates, zeytin, yer fıstığı, çilek, portakal, yaban mersini, kavun ve üzüm gibi bazı meyveler, şeker ve süt içermediği sürece çay ve kahve tüketilebilir. Uzak durulması gereken besinler ise; soğan, sarımsak, arpa, şekerli tahıllar, çavdar, bal, kuşkonmaz, kurutulmuş meyveler, bezelye, fasulye, enginar, karnabahar, bal kabağı, enginar, lahana, dondurma, aromalı yoğurt, sosis, elma, armut, erik, kayısı, şeftali, yüksek fruktozlu, mısır şurubu, agave şurubu, sorbitol, soda gibi besinlerdir. İşlenmiş paketli besinleri çok tüketmemeli, besin etiketi muhakkak incelenmelidir” dedi.

Kaliteli yaşam için SIBO mutlaka tedavi edilmelidir

Antibiyotiklerin, SIBO için birinci basamak tedavi seçeneği olmaya devam etse de, probiyotikler ve diyet manipülasyonu gibi yeni ortaya çıkan yaklaşımların da bir rolünün olabileceğini ifade eden Beslenme ve Diyet Uzmanı Eray Albayrak, “Antibiyotik tedavisi sonrası, kabızlık/ ishal/ şişkinlik gibi semptomlar ya da SIBO’ ya eşlik eden inflamatuar barsak hastalığı varsa ya da uygun probiyotik suşunun seçilerek hastaya düzenli kullandırılması oldukça önemlidir. Örneğin; kabızlıkta Bifidobacteriumlactis, Lactobacillusplantarum, streptokok termofilus, Lactobacillusreuteri, Bifidobacteriumlongum suşları etkilidir. İshalde ise Saccharomycesboulardii, Lactobacillusrhamnosus GG suşları etkilidir. Bu suşların sağlıklı mikrobiyota oluşumunu desteklemek adına fayda sağlayabileceği çalışmalarda gösterilmiştir. Yine SIBO’lu bireylerde emilim bozukluğuna bağlı olarak vitamin ve mineral yetersizlikleri yaşanabileceğinden uygun vitamin/ mineral preparatları tedaviye eklenmelidir. SIBO; son zamanlarda, dünya çapında milyonlarca çocuğu etkileyen bir hastalık olan bodurluğun(kısa boylu olma durumunun) patofizyolojisine de dâhil edilmiştir. Birçok hastalık, fizyolojik durumun yanında psikolojik problemlerde de yol açabilecek bağırsak düzensizliği kaliteli yaşam adına muhakkak tedavi edilmelidir” açıklamasında bulundu.

Grip gibi salgın hastalıkların arttığı şu günlerde, bağışıklık sistemini güçlendirmenin önemine dikkat çeken İskenderun Palmiye Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Ecem Boran Kın, bağışıklık sistemini güçlendirmek için hangi besinlerden faydalanmak gerektiğini açıkladı.

1)SUYU BAŞUCUNUZDAN AYIRMAYIN!

Kış aylarında havaların soğumasıyla da birlikte en çok ihmal ettiğimiz su tüketimi bağışıklığımızı desteklemek için çok önemli. Toksinlerin dışarı atılması ve metabolizmanın hızlanması için günde 2-2,5 litre su tüketilmelidir.

2)KIŞ SEBZELERİNE SOFRANIZDA YER AÇIN

Pırasa, karnabahar, brokoli, lahana kükürtlü bileşiklerden zengin sebze gruplarıdır. Bu bileşikler bağışıklık sistemini güçlendirerek hastalıklara karşı korurlar.  Soğan,sarımsak,kereviz gibi prebiyotik içeren besinlere beslenmemizde bolca yer verilmelidir.

 

3)VİTAMİN VE MİNERALLER

 

Vitamin ve mineraller dengeli beslenmenin bir parçası olduklarında bağışıklık sisteminin en etkili oyuncularıdır.

 

C vitamini: Portakal, mandalina, greyfurt, kivi gibi kış meyveleri, Ispanak, dolmalık biber, Brüksel lahanası C vitamini kaynağı besinler arasında.

 

E vitamini: Badem, yer fıstığı, ay çekirdeği ve fındık da E vitamininden zengindir.

 

Çinko: Bağışıklık sisteminin temel taşıdır. Serbest radikallerin vücuda hasar vermesini engeller.  Özellikle kabak çekirdeği, kuru baklagiller, susam, fındık, badem, ceviz, fıstık, deniz ürünleri çinko bakımından zengindir.

 

D vitamini: D vitamini eksikliğinde bağışıklık sisteminin zayıflaması sonucu hastalıklara davetiye çıkarmış oluruz. En iyi kaynağı güneş olan D vitaminini seviyelerinizi mutlaka kontrol ettirip eksikliği halinde takviye kullanmak oldukça önemli.

 

4) BAHARAT AİLESİNDEN ZERDEÇAL-ZENCEFİL

ZERDEÇAL: Yapılan araştırmalar, zerdeçalın bağışıklık önemli oranlarda arttırdığı, hatta bu etkisi sayesinde kansere karşı da koruyucu etki gösterdiğini söylüyor. Zerdeçalı baharat şeklinde yoğurdunuza veya yemeklerinize ekleyebilirsiniz.

ZENCEFİL: Zencefil de zerdeçal kadar bağışıklıkta önemli besinlerden birisi. Yapılan bir araştırmaya göre zencefil fitokimyasal maddelerce zengin oluşu sayesinde bağışıklığı arttırarak hastalıklara karşı vücudu koruyor.Zencefili çaylarımıza veya sularımıza ekleyerek tüketebiliriz.

 

5) OMEGA 3

Omega-3 bağışıklığı düzenleyici ve destekleyici özelliğe sahip. Bu yüzden beslenmenizde muhakkak yer vermeniz önemli. Omega 3’ün en güzel kaynakları arasında ise balık yer alıyor. Eğer yetersiz balık tüketiyorum diyorsanız balık yağı takviyesi de kullanabilirsiniz.

6)PROBİYOTİKLER

Vücudumuzu zararlı bakterilere karşı koruyan, enfeksiyonların önlenmesine yardımcı olan bu dost bakteriler bağışıklığı da güçlendiriyor. Özellikle vücut direncinin kırıldığı mevsim geçişlerinde ve kış aylarında bağışıklık sistemini güçlendirmek adına probiyotik içeren besinlerin tüketimi önem kazanıyor. Kefir, ev yapımı turşu probiyotik besinler arasında.

7) SAĞLAM BİR BEDEN İÇİN SAĞLAM BİR UYKU

Uyku sırasında bağışık hücrelerimiz yenilenir, güçlenir. Bakterilerle savaşmak için hazırlanır. Az uyuduğumuzda ise işlevini yerine getiremez ve bağışıklık sistemi zayıflayarak hastalıklara zemin hazırlar. Yetişkinler için 6-8 saat uyku, Okul çağındaki çocuklar için 9-11 saat uyumaları gerekir.

Çukurova Cerrahi Derneği Hatay Toplantısı, dernek üyelerinin katılımıyla hafta sonu gerçekleşti. İskenderun Ticaret ve Sanayi Odası’nda gerçekleşen toplantıda İskenderun Gelişim ve Palmiye Hastanesi Genel Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Aydemir Ölmez, obezite ameliyatı yaptırmış hastalarda, tekrar kilo alımı sonrası ameliyatlar hakkında bilgilendirmede bulundu.

Konuşmasında obezitenin ölümcül sağlık sorunlarına yol açabileceğine dikkat çeken Prof. Dr. Aydemir Ölmez, “Mide küçültme ameliyatları ile başarılı sonuçlar alınarak hastaların hızlı ve etkili bir şekilde kilo vermesi sağlanabilmektedir. Fakat bazı durumlar ameliyat başarısını etkilemekte ve istenilen sonuçların alınmasına engel olmaktadır. Bu durumu yaşayan hastaya revizyon ameliyatı uygulanabilmektedir. Tüp mide cerrahisi uygulanmış hastalarda ameliyat sonrasında çeşitli sebeplerden dolayı; kilo vermenin durması ya da tekrar kilo alınması durumu görülebilmektedir. Böyle durumlarda tedavi için hastaya tekrar obezite cerrahi yöntemlerinin uygulanmasına revizyon ameliyatı uygulanabilmektedir” dedi.

Kış aylarıyla birlikte enfeksiyon hastalıklarında artış olduğuna dikkat çeken İskenderun Gelişim Hastanesi Başhekimi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Emin Turhan, benzer şikayetler veren Covid-19,İnfluenza – A, İnfluenza – B, Adenovirüs ve RSV (Solunum Sinsityal Virüsü)’nün tek test yöntemiyle, bireyde hangi virüs olduğu tespit edildiğini ifade ederek, doğru tedavi uygulanabildiğini belirtti.

Testlerin hem yetişkinlerde, hem de çocuklarda kullanılabildiğini açıklayan Uzm. Dr. Turhan, “Havaların soğumasıyla birlikte; hem çocuklarda, hem yetişkinlerde üst solunum yolları enfeksiyonlarında artış görülmektedir. Özellikle hala salgının devam ettiği bugünlerde halsizlik, öksürük ve boğaz ağrısı gibi şikâyetleri olan herkesin, aklındaki soru: “Acaba covid miyim, grip mi?” Her hastalık için ayrı ayrı test yaptırmak yerine artık tek bir test ile hangi solunum yolu enfeksiyonu hastalığını geçirdiğinizi kolaylıkla öğrenilebilmektedir. PCR testinde olduğu gibi burundan alınan sürüntü yöntemiyle yapılan bu testle; Covid-19,İnfluenza – A, İnfluenza – B, Adenovirüs ve RSV (Solunum Sinsityal Virüsü)nden hangisinin hastalığınıza sebep olduğunu hızlıca öğrenilmekte, hastalığın net olarak teşhis edilmesiyle doğru tedaviyi hızlı bir şekilde alınmaktadır” dedi.

İskenderun Gelişim Hastanesi Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Suphi Bulğurcu, bademcik ameliyatının ‘Thermal Welding’ yöntemi ile artık kolaylıkla gerçekleştirebildiklerini belirtti.

Kronikleşmiş bademcik enfeksiyonlarına uyguladıkları yöntem hakkında bilgilendirmede bulunan Doç. Dr. Suphi Bulğurcu, “Thermal Welding, hemen hemen hiç kanamaya yol açmayan, bıçak kullanılmadan yapılan ve ameliyat sonrası gerek ağrı gerekse iyileşme süresi açısından diğer yöntemlere göre daha konforlu olan bir ameliyat tekniğidir. Bu yöntem, ameliyat esnasında kanamayı engellediği için, anestezi süresini önemli ölçüde azaltmaktadır. Thermal Welding, ameliyat esnasında önemli ölçüde rahatlık sağlarken, ameliyat sonrası dönemde kanama riskini de ortadan kaldırarak ikinci bir uygulamayı ve bunun getirdiği zorlukları önlemektedir” dedi.

Eklem rahatsızlıklarına uygulanan kök hücre tedavisi hakkında bilgiler veren İskenderun Palmiye Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Hakan Oğuzhan, bu tedavi yöntemi sayesinde birçok sağlık sorununun önüne geçtiklerini ifade etti.

Kök Hücre Tedavisi Nedir?

Kök hücre tedavisinin; erken dönemde kıkırdak hasarlanması başlamış, ağrılı ekleme sahip ancak cerrahi için erken olan veya ameliyat olmayı istemeyen hastalarda, kıkırdak hasarının ilerlemesini yavaşlatmak amacıyla kullanıldığını ifade eden Uzm. Dr. Hakan Oğuzhan, “Farklı sebeplerden ötürü eklemlerde ortaya çıkabilen kıkırdak hasarı, özellikle diz ve kalça ekleminde zamanla aşınma, ağrı ve sonunda da kireçlenme olarak tanımlanan hastalığa sebep olur. Kıkırdak hücreleri öldüğünde kendisini yenileyemez. Kök hücre vücutta bulunan tüm hücrelere dönüşme potansiyeli olan ana hücrelerdir. Bununla birlikte, diz eklemi içinde eklem yüzlerinin birbirine sürtünmesini önleyip, destek görevi gören menisküs yırtılmasında da kök hücre tedavisinden yararlanılmaktadır. Tedavinin başarısını arttıran ana etken, doğru hasta seçimi ve kök hücrelerin uygun teknikle elde edilmesidir. Bununla birlikte; hastaların kilo vermesi, düzenli egzersiz yapması ve fizik tedavi uygulamaları ve yasam tarzı değişiklikleri kök hücre tedavisinin uzun dönem etkisini artırmaktadır” açıklamasında bulundu.

Kök Hücre Tedavisi Nasıl Uygulanır?

Kök hücre tedavisi işlemi hakkında bilgiler veren Uzm. Dr. Oğuzhan, “Kemik iliği veya yağ dokusundan alınıp hazırlanan kök hücreler, bir enjeksiyonla; diz içinde hasarlı ve hücre iyileşmesi beklenen yere verilir. Diz kıkırdağı hasarlanması durumunda, kök hücrelerin diz içine yayılmadan sadece hasarlı bölgede etki etmesi için, kollajen veya hyaluronic asit bazlı taşıyıcılarla hedefe yönelik etki göstermesi sağlanır. Kök hücre kişinin kendi hücreleri olduğu için tedavi amacında dokunun kendini iyileştirip yenilemesi amaçlanır. Kök hücre, yağ dokusundan ve kemik iliğinden elde edilir. Hücrelerin alınma işlemi, hastanın ağrı duymaması lokal anestezi altında yapılır. Leğen kemiği veya göbekten alınan yağ dokusu içerisindeki kök hücreler, steril koşullarda filtreleme ve ayrıştırma işlemine tabi tutulur. Yaklaşık 20 – 30 dakika süren kök hücre hazırlık işlemi sonrasında, elde edilen kök hücreler hastaya uygulanmaya hazır hale gelir” şeklinde konuştu.

Kök Hücre Tedavisi Hangi Hastalıklarda Uygulanır?

Diz, kalça, omuz, el ve ayak bileği eklem kireçlenmelerinde, kalça, omuz, diz, ayak bileğindeki vasküler nekrozlarda, menisküs yırtıklarında, kaynamayan kırıklarda, kas ve tendon yırtıklarında kök hücre tedavisinin uygulanabildiğini belirten Uzm. Dr. Hakan Oğuzhan, “İleri kilolu hastalara, kireçlenme ileri düzeye ulaşmış ve kıkırda dokusu tamamen bitmiş olan kişilere, bağışıklık sistemi farklı nedenlerle zayıflamış olanlara, romatoidartrit gibi aktif iltihaplı eklem hastalıklarına, kanama riski olan hastalara, kanser hastalarına ve çok ileri yaşlı hastalara kök hücresi tedavisi uygulanmaz. Fizik Tedavi Polikliniğimizde Kök hücre PRP tedavileri, eklem içi enjeksiyonlar ve en modern tıbbi ve robotik rehabilitasyon yöntemlerini kullanarak, halkımıza hizmet sunmaktayız” dedi.