*Türkiye’de kesin seçim sonuçları halen belli olmasa da Hatay’da yüzde yüz açılan sandık sonuçları neticesinde Milletvekili dağılımı belli oldu. Çıkan sonuçlar neticesinde Hatay’ın 11 Milletvekili dağılımı; 4 AK Parti, 3 CHP,1 MHP,1 SP, 1 TİP olarak gerçekleşti.
*Cumhurbaşkanlığı seçiminde Hatay’da 870.802 geçerli oyun 418 bin 596’sını Kemal Kılıçdaroğlu alırken, Recep Tayyip Erdoğan ise 418 bin 228’ini, Sinan Oğan 31 bin 118’ini, adaylıktan çekilen Muharrem İnce’ye ise sadıklardan 2 bin 860 oy çıktı.
*Hatay’da Muhalefet pozisyonundaki ittifaklardan; Millet İttifakı: 321 bin 278, Emek ve Özgürlük ittifakı:103 bin 398, ATA İttifakı: 11 bin 663 ve son olarak Sosyalist Güç Birliği İttifakı: 4 bin 186 oy olmak üzere sandıklardan toplamda: 440 bin 310 seçmenin oyunu aldı.
*Cumhur ittifakı ise toplam geçerli oyun 427 bin 9 seçmenin oyunu aldı.
*Hatay’da çıkan bu matematiksel sonuçlar gösteriyor ki; Türkiye genelinde %5,22 oy oranı alan Sinan Oğan’ın Hatay’da aldığı 31 bin 118 oyun önemli bir bölümü Millet İttifakına oy vermiş olan seçmenler tarafından verildiği öngörüsü ortaya çıktı.
*Bu öngörünün ortaya çıkaran etken ise Kemal Kılıçdaroğlu’nun Hatay’da Muhalefet ittifaklarına çıkan toplam oy sayısından 21 bin 714 oy daha az oy alması etken oldu.
*Türkiye Genelinde seçmenin %49,35 almayı başaran Cumhurbaşkanı Erdoğan ise Hatay’da 418 bin 228 seçmenin oyunu almayı başarmasına rağmen, Cumhur ittifakına oy veren 427 bin 9 seçmenden 8 bin 781’inin oyunu almayı başaramadığı görüldü. Bu oyların bir bölümünün ise Sinan Oğan’a verildiği öngörüsü ortaya çıktı.
*2018 Genel seçimlerinde Hatay’da toplam geçerli oyun % 50.57 ( 470 bin 613 oy) cumhur ittifakı, 5 yıl öncesine göre 43 bin bin 604 oy daha az oy alırken, 354 bin 942 oy alan Millet ittifakı ise 33 bin 664 oy daha az oy aldığı gözlemlendi.
* Son olarak 2023 Genel Seçimlerinde Hatay seçmenin 418 bin 228’inin teveccühüne hâsıl olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve 418 bin 596’sını alan Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun 2019 Hatay Yerel seçimlerinde CHP’nin HBB Adayı Lütfü Savaş’ın aldığı oy sayısı olan 490 bin 269 oy sayısını geçemediği gözlemlendi.
Not: söz konusu bu çalışma 15.05.2023 günü saat: 007.00 itibari ile kesin olmayan oy sonuçlarına göre yapılmıştır.
Her Ramazan Bayramında bölgemizin bayram ikramı olan “kömbe” resmi paylaşır, “kömbeniz nasıl olursa olsun ama Bayramınız kömbe tadında olsun” derdim.
Maalesef bu bayram böyle değil. Yaşadığımız deprem felaketinden sonra artık hiç bir şey eskisi gibi değil zaten. Sokaklarımızda kömbe kokusu, bayram telaşı yok. Çoğumuzun evleri bile yok. Bir kısmımız savrulduk, gurbette başka diyarlardayız.
Hıristiyan komşularımız, dostlarımız Paskalya Bayramını da aynı buruklukla kutladı. Güzel bir gelenek olarak bayramlarda ziyaret ettiğimiz mezarlıklarımız bu bayram çok yoğun. Akrabalarımız, komşularımız, arkadaşlalarımız, hemşehrilerimiz oradalar. Daha üzücü olanı depremin üzerinden aylar geçmesine rağmen bir mezarı bile olmayan, izini hala bulamadığımız kayıplarımız var.
Bu süreçte bir kez daha anladık ki “biz birbirimize iyi geliyoruz”. Tüm olumsuzluklara rağmen bu şehrin “birlikte yaşama, dayanışma, farklılıklara saygı, hoşgörü ve kardeşlik kültürü” (birileri saçma sapan konuşsa da) bizi geleceğe umutla taşıyacak güzel yanlarımız.
Yaşadıklarımızı unutmadık, unutamayız da. Depremin ilk gününden itibaren güzel yurdumuzun dört bir köşesinden gelen yardımları, gönüllüleri, sivil toplum kuruluşlarını, dayanışma ruhunu da hiç unutmayacağız. Resmini paylaştığım yardımı bizlere gönderen (bir miktar tarhana, bir paket makarna, 10 tl para) vefalı, bizlerle duygusal bağ kuran gönlü zengin insanlarımız var bizim.
Son bir şey daha: Deprem vesilesiyle bir kez daha anladık ki, “birbirimizi kırmayalım, üzmeyelim, ihmal etmeyelim.” Bir dakikada herşey değişebiliyormuş ve sonra tüm bunları telafi edecek zamanımız bile kalmayabiliyormuş. Sevdiklerinize daha çok zaman ayırın.
Tabi ki hayat devam ediyor, umutlar yeşeriyor. Mevsim de bahara döndü. Gelecek güzel günlere olan inancımız ve umudumuzla Bayramınızı kutluyoruz🙏

Türkiye’de bilmem ama Hatay’da Millet İttifakı ve ittifakın büyük ortağı CHP S.O.S. veriyor demedi demeyin.

Neden bunu söylüyorum;

Çünkü CHP Hatay’da dağınık,

Çünkü CHP adayları sahada yalnızları oynuyor,

Çünkü CHP Teşkilatları ile adaylar arasında önemli derecede mesafe kopuk!

Erzin, Dörtyol, Payas ve Arsuz ilçelerinin temsiliyetinin unutulmuşluğunu saymıyorum bile!

Sanki Genel Merkez siyasetine teslim olmuş gibi bir görüntü var kısacası Hatay CHP’de.

Oysa tam aksine Cumhur ittifakı ve ittifakın büyük ortağı AK Parti 20 yılın getirdiği deneyim ile sahaya inmiş,  ilçelerde Seçim Koordine Merkezlerini (SKM) deneyimli siyasetçilere teslim etmiş, programlarını aksamadan devam ettiriyor.

Öyle CHP’de olduğu gibi adaylar kendi başına program yapmıyor, SKM’lerin yönlendirmesiyle sahada faaliyetlerini yürütüyor.

Küskünleri, kenarda köşede unutulmuşları, partide geçmiş dönemlerde Yöneticilik yapmış ilçe başkanlarını, AK Parti rozeti ile belediye başkanlığı yapmış partilileri, adayların yanına dağıtarak, programlara katılımları sağlarken, seçmene birlik, beraberlik mesajları vermeye çalışıyor ve bunda da görünen o ki başarılı olunuyor.

Yani AK Parti’de oturan yok, en azından bizlere ve seçmene yansıyan görüntü o!

İleriki günlerde ne olur bilmem. Ancak CHP Hatay’daki gidişat böyle devam ederse 14 Mayıs Gecesi Millet ittifakı adına Hatay tahminleri ters tepebilir.

Benden söylemesi…

Geçtiğimiz süreçte gerçekleşen tarihi bir buluşmayı aktarmak istiyorum. Genel Başkanımız Temel Karamollaoğlu, Filistin Gazze hükûmeti eski başbakanı ve HAMAS lideri İsmail Haniye ile bir görüşme gerçekleştirdi. Bazı genel başkan yardımcılarımızın katıldığı, bendenizin de tercümanlık yaptığı görüşmede hoş sohbet, muhabbet faslından sonra adeta tarihe not düşen Haniye’nin mesajını sizlerle paylaşmak isterim.

“Biz Millî Görüş Teşkilatı’nı ve Saadet Partilileri öz kardeşlerimiz gibi görüyor, istikamet çizgisindeki duruşunu takdir ediyor, bütün çalışmalarını ilgiyle takip ediyoruz. Millî Görüş davasından/misyonundan zerre taviz vermeden, bütün zorluklara göğüs gerip, eğilip bükülmeden yoluna devam eden bir harekettir. Biz Millî Görüş camiasına üç hususta hayranlık duyuyoruz ve şükran borçluyuz. Bunlar;

FİLİSTİN DAVASINA BAKIŞ

Birincisi; Filistin Davasına bakışı: Millî Görüş hareketi, başlangıcından günümüze kadar her zaman Filistin Davasını gündeminin ön planında tuttu. Bu bizim için her zaman moral kaynağı olduğu gibi Türkiye’deki kardeşlerimiz içinse bir şuurlanma vesilesi oldu.

Ne zaman savaş uçakları Gazze’yi bombaladıysa o akşam gençlik kollarınız işgalci Siyonist yapılanmanın Ankara, İstanbul konsolosluklarının önünde, şehrin meydanlarında toplanarak yalnız olmadığımızı hissettirdi. Bu duruş, düşmana korku salıyor, halkımıza da büyük moral kaynağı oluyor.

Sizin bu duruşunuzun bir başka önemli yönü diğer ülkelerdeki İslami hareketlere de örnek olarak, onların bu kutsal davaya sahip çıkmasını sağladınız. Sizden önce kimse Müslümanların yeryüzünde Filistin Davası diye bir derdi olduğunu düşünmüyordu, öğrettiniz.”

Büyük bir iktidar gücüne rağmen kuru bir kınamadan daha değerli adımların atıldığı bilinmelidir. Ayrıca kendilerini Müslümanların hamisi olarak görenlerin iktidarı boyunca Kudüs üzerindeki İsrail egemenliğinin/baskısının ne kadar arttığını da unutmamalılar. Gözden kaçan husus, çok konuşan ve bağıranların hiçbir somut eylemde ve tasarrufta bulunmadığıdır.

SURİYE SAVAŞINA YAKLAŞIM

“İkincisi; Suriye konusuna yaklaşımı: Sizin 10 yıl önceki duruşunuza biz ancak bugün gelebildik. Keşke o gün sizi anlayabilmiş olsaydık. Biz prensip olarak faaliyette bulunduğumuz hiçbir İslam ülkesinin iç işlerine karışmaz, kendi faaliyetlerimize odaklanırız.

Ne var ki Suriye konusunda kendimizi bir anda ateşin ortasında ve taraf olarak bulduk. Bunun neticesinde çok perişanlık yaşadık. Karargâhımız dağıldı. Yönetici kardeşlerimiz Şam’ı terk edip başka ülkelere sığınmak zorunda kaldı. Yüz binlerce Suriyeli öldü ve milyonlarcası ülkeyi terk etmek zorunda kaldı.

Kısaca herkes pişmanlık yaşadı. Keşke sizin başında söylediğiniz gibi “İslam ülkelerinde hiçbir gerekçeyle iç savaş olmamalı” sözünü zamanında anlayabilseydik.

AYRIM YAPMADAN HERKESİ KUCAKLAMAK

Üçüncüsü; ayrım gözetmeden herkesi kucaklayabilme: Sizin “Suudi Arabistan mutaassıptır, İran Şia’dır, Afganistan Taliban’dır” gibi herhangi bir ayrım yapmadan, bütün İslam ülkelerini eşit mesafede kucaklayarak, farklılıklarına rağmen dengeli şekilde aynı potada eritmeniz hayranlık duyduğumuz bir durum. İslam birliği ideali ve kardeşlik uygulamasını hayal olmaktan çıkarıp pratikte gösteriyorsunuz.

HER KONUDA HAKLI ÇIKTINIZ

Bütün bunlarla beraber belirtmek istediğim asıl husus şudur; 50 yıllık geçmişinizde sürekli istikrarlı ve istikamet çizgisi üzerinde oldunuz. Her zaman yerinde, isabetli ve doğru kararlar aldınız. Ancak nadiren de olsa “Bu kardeşlerimiz bu defa hata yapıyorlar” dedik.

Mesela 1974’lerdeki Kaddafi olayında, 1982 Hama olaylarında, ardından Suriye iç savaşında ve son olarak Ortadoğu’da meydana gelen Arap Baharı’nda. Arap Baharı olduğu zaman biz “Diktatörler devriliyor, yaşasın özgürlük!” naraları ve sevinç çığlıkları atarken siz “Bu bahar değildir, Siyonizm kadro değiştiriyor” dediniz ve haklı çıktınız.

Özetle hep doğru çizgideydiniz. Yanlış olduğunuzu zannettiğimiz durumlarda da yine siz haklı çıktınız.

Bugünkü duruşunuzun sırrını çözemesek de eminim ki bu tavrınızda da yine siz haklı çıkacaksınız!”

Sonuç olarak şunu belirtmek isteriz ki; Millî Görüş çizgisinin adalet ve eşitlik çerçevesinde, insanlığın yararına olacak konularda, ilkelerinden sapmadığı her masaya oturabileceği Haniye’nin tespitlerine de yansımıştır. Millî Görüş’ün, basit siyasi hesapların uzağında, insanlığın sulh ve refahı için Allah’ın rızasını gözeterek hareket ettiği bilinmelidir.

Samimiyet ve dürüstlük çerçevesinde atılan her adımın yanında yer almak kadar doğal ne olabilir? Kısır, ideolojik çekişmelerin İslam dünyasını getirdiği tablo ortada iken havanda su döven ve hamasetle beslenen odaklardan uzak bir şekilde hareket edildiği açıktır.

İyi niyetle alınan tüm kararların ecri ve bereketi vardır. İhanet etmediği bilinen idarecilere itaat edilir. Evet, HAMAS lideri İsmail Haniye’nin sözünü tekrarlayalım; “Eminim ki yine haklı çıkacaksınız!”

Doç. Dr. Necmettin Çalışkan 13.04.23

Seçime sayılı günler kaldı. 15 Temmuz sonrası 2017 Anayasa değişikliği ile milletimiz adeta bir çuvala sokularak Amerika’daki gibi ya Cumhuriyetçi ya da Demokratçı olmak zorunda bırakıldı. Ülkemizde de uygulanmaya çalışılan sistemle ya Cumhur ya da Millet tarafı olmaya mahkûm edildi.

Elbette her iki ittifakın da artı ve eksi yönleri sayılabilir. Millet İttifakı’nın belirgin yönü, herkesin ve her kesimin temsilinin sağlanmasıdır. Türkiye’nin mozaiğini oluşturan sağcısı, solcusu, liberali, mütedeyyini, seküleri, ortak değerlerde ve asgari müştereklerde buluşuyor. Bu tabloyla doğal olarak, ülkede bir yönetim krizinin ve iç çatışma ortamının önüne geçilmiş oluyor.

Bu oluşum, bütün kesimlerin TBMM çatısı altında temsili anlamına gelir. Burada çoğulculuk ve temsilde adalet olgusunun “altılı masa” ile gerçekleştiğini görüyoruz.

Tabii yönetimde esas olan, çoğulculuktur. Bütün katmanların sürece dâhil olması, temsil edilmesidir. Kadim değerlerimizden istişare de bu anlamda fiiliyata geçmiş olmaktadır. Tek ses, tek adamlık değil, aksine çok sesliliğe fırsat verilmiş oluyor.

Millet ittifakı oluşumu, Cumhuriyet’in kuruluşundan beri gerçekleşemeyen çoğulculuk ilkesinin bir adımını hayata geçirmiş olacaktır.

YAPISAL SORUN ve YÖNETİM KRİZİ

Ülkemizde halen bir yönetim krizi var. Bu durum Sayın Cumhurbaşkanı’nın şahsıyla ilgili olmaktan ziyade, yapısal bir sorundan kaynaklanıyor.

Bugün -dostlarımız alınıyor- tek adam tabirini kullanmak istemiyorum, tek merkezli yönetim sisteminin hızlı karar almak, hızlı pozisyonlar oluşturmak ve kargaşayı engelleme vaadiyle geldiği bilinen bir gerçek. Ne var ki bu vaatlerle gelen sistem, beklentinin aksine hiç kimsenin karar alamadığı bir yapıya dönüştü. Devlet -bir anlamda- pasifize edildi. İyi analiz edilmeden, düşünülmeden, hızlı alınan yanlış kararlar da işin cabası.

Millet İttifakı, yanlış yürütülen dış politika, ekonomik yıkım, sosyal facialar ve siyasal krizler nedeniyle ve yönetilemeyen devlet organlarının tekrar aktifleşerek ülkeyi yönetme vaadiyle ortaya çıktı.

Monarşik düzende kaos çıkar. Tipik bir örnek olarak pandemi döneminde yaşadıklarımızla bütün ülkenin bir adamın alacağı doğru ve yanlış kararlara bağlı olması gibi. Hatta İstanbul’daki bir hastane yangınına müdahalenin Sayın Cumhurbaşkanı’nın talimatıyla gerçekleştiği söylendi. Ya o talimat vermeseydi, o anda kendisine ulaşılamasaydı?

Son olarak da 6 Şubat depreminde de aynı durumu yaşadık. Ülke tek elden yönetildiği için deprem alanlarına geç müdahale edildi. İlgili bakanların açıklama yapması bile krize neden oldu. Enkaz altında kurtarılabileceklerin durumu bir yana.

Bir başka sorun da Cumhur İttifakı, devleti yönetmek yerine kendi partilerinin varlığını devletin varlığına eşitlediler. Beka sorunu dedikleri şey, liderlerinin ve partilerinin bekasından ibaretti. Bekanın elden gitmesi, partilerinin ve koltuklarının sonunun gelmesi korkusuydu.

MİLLET İTTİFAKI VE ZORUNLU KOALİSYON

Millet İttifakı’nın, tecrübeli devlet adamlarından oluşan liderlerinin iki yıldır kesintisiz aynı masa etrafında toplanması büyük bir başarıdır. Ülkenin geleceği için ortak amaçta buluşmadır. Ortak amaç ise hukukun egemenliği, hak, özgürlük, kurumların etkinliği ve kamuda geniş kitlelerin temsilini amaçlamaktadır.

Yeni dönemle tek kişilikten çoklu yönetime geçilecektir. Bakanlar eskisi gibi inisiyatif alabilecekler, bir anlamda müdürlükten bakanlığa terfi edeceklerdir.

Millet İttifakı, öğrenci bursları, emeklilik maaşının artması, EYT ve ÖTV gibi hususlarda, iktidara gelmeden icraata başlayarak ülke yönetimine katkı sağladı.

Bugün öyle veya böyle şartlar, imkânlar, süreç, devir, dünya her şey değişiyor. Bugün ne CHP eski CHP ne de AK Parti eski AK Parti’dir.

Millet İttifakı adayının ısrarla adalet ve insan hakları vurgusu, kamuoyunun desteğini sağlıyor. Günümüzde herhangi bir konuda fikir beyan ederken “Silivri soğuktur” cümlesi sıkça hatırlanıyorsa, özgürlük sorununun had safhada olduğunun en bariz göstergesidir.

Altılı masa, özgürlük ve adaleti teminat altına almayı taahhüt etmesi açısından çok değerlidir. Masadaki renklilik de aslında bir zenginlik ve bereket vesilesi olacaktır.

Özetle, ittifaklar birer koalisyondur. Eskiden koalisyonlar sandıktan çıkan neticeye göre yapılırdı, şimdi ise seçimden önce yapmak zorundasınız.

Doç. Dr. Necmettin Çalışkan 6.4.23

6 Şubat Pazarcık depreminin ardından Kahramanmaraş, Adıyaman ve Hatay başta olmak üzere depremden etkilenen bütün illerde enkaz kaldırma çalışmaları büyük trajedilerle devam ediyor. Halen enkazdan çıkan ceset ve parçalar otopsiye gidiyor.

Moloz kaldırma işi muhtemelen birkaç ay içerisinde sona erecek. Ancak mesele bununla bitmiyor. Bölgedeki her ilin ayrı hikâyesi var. Bütün illerin yeniden hayata döndürülmesi gerekiyor.

Bunlar arasında dünyanın en eski yerleşim yerlerinden bir yeri olarak ilkleri barındıran, tarihte defalarca depreme maruz kalan, birçok medeniyete ev sahipliği yapan ve en fazla tahrip olan Hatay’da da hayat tüm zorluklara rağmen devam ediyor.

Geçmişten günümüze Hatay’ın jeopolitik ve stratejik önemi var. Yeraltı-yerüstü kaynaklarıyla, konumuyla, tarihi ve kültürel yapısıyla, gastronomi, tarım, turizm potansiyeli, havası, suyu, iklimi, toprağının verimliliğiyle yılda birkaç ürün hasadı ve ürün çeşitleri, öneminin anlaşılması için yeterli olsa gerek.

ACİL EYLEM PLANI VE ŞEFFAFLIK

Mesela Hatay’da her ilçenin ayrı ürün yelpazesi vardır. Samandağ’ın biberi, bostanı, Yayladağı’nın çileği, tütünü, ipeği, Altınözü’nün narı, zeytini, Kırıkhan’ın kavunu, Hassa’nın üzümü, Dörtyol’un narenciyesi, Reyhanlı’nın pamuğu, mısırı gibi listeyi uzatmak mümkün. Böyle bir ilin ülke ekonomisi ve geleceği açısından da önemi dikkat çekicidir.

Hatay, Türkiye’nin Ortadoğu’ya açılan kapısıdır. Türkiye, dünyada stratejik konum itibarıyla Asya ile Avrupa’yı birbirine bağlıyor. Bu bağlantı Hatay üzerinden gerçekleşiyor. İstanbul, Asya ve Avrupa’yı birbirine bağlıyorsa, Antakya da Ortadoğu ile Avrupa’yı birbirine bağlayan bir köprü vazifesi görüyor. Bu nedenle herkesin gözü kulağı Hatay üzerindedir. Hatta Hatay üzerinde her zaman küresel planlar yapılmıştır.

Özellikle depremden sonra ortaya çıkan demografik yapı değişikliği gündemde. Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) çerçevesinde sürdürülen projelerle sınır ötesindeki illerde demografik yapı değişimi gerçekleşiyordu. Bugün de benzer bir durumun Hatay’da yaşanmasından endişe edilmelidir.

Deprem sonrası büyük ölçüde tahliye edilen bölgeye vatandaşların tekrar dönüşünü sağlayacak ve hızlandıracak planlamaların yapılması ve bunların acilen hayata geçirilmesi gereklidir. “Halk nasıl tekrar dönecek?” sorusuna cevap aranırken öncelikle barınma sorunu çözülmelidir.

Yetkililerce açıklanan öncelik sırası gözden geçirilmelidir. Fabrikalar eleman bulamadığından çalışmıyor. Başka vilayetlere gidenler iş bulamıyor, tekrar dönmek istiyor. Bu kısır döngü kısa sürede belki konteynerlerle çözülür ama uzun vadede acil kalıcı yapılar şart.

Şehrin tarih boyu depremlerle anılması, toprak yapısının zemininin de çok katlı yapıya müsait olmadığını gösteriyor. Bu durum göz ardı edilmeden Hatay’la ilgili ne planlanıyorsa hemen açıklanmalı ve uygulamaya konulmalıdır.

Depremde yüz binlerce insan öldü ama toplam sayı açıklananın çok çok üstünde. İlgili kurum (TÜİK) ile beraber yerle bir olan imajla, hiçbir resmi veri ve rakam maalesef inandırıcı gelmiyor. Sayıları saklayarak bir yere varmak mümkün değil.

MİLLİ GÜVENLİK SORUNU

Hatay’ın depremde büyük sıkıntı yaşadığı konulardan birisi de şehrin giriş çıkışı ile ilgili sorun. Mesela Kahramanmaraş’ın; Gaziantep, Kayseri, Malatya, Hatay ve Adana yolu gibi yedi-sekiz çıkışı varken bu şehrin sadece Belen geçidi üzerinden bir girişinin olması enkaz kurtarma ve yardım ekibinin ulaşımını olumsuz etkiledi.

Edirne Kapıkule sınırından başlayıp İskenderun’da biten otoyolun kalan kısmı da tamamlanarak Antakya’ya kadar ulaştırılması gerekiyor.

Hatay’ın öncelikle yapılması gereken işlerinden birincisi yeni yerleşim yerleri ve geleceğe yönelik planların tamamlanması ve halkla paylaşılmasıdır.

İkincisi; İskenderun-Belen arasındaki tünel geçişinin sağlanması ve otobanın uzatılarak şehre giriş yollarının sayısının artırılmasıdır.

Üçüncüsü; demografik yapı değişimi ve mühendisliklerle Hatay’ın jeopolitik konumu ihmal edilmemelidir.

Bütün bunlarla beraber eğitim, sağlık, ulaşım, altyapı, sanayi konularında mutlaka büyük yatırımlar yapılması gerekiyor ki, insanların Hatay’a dönüşü hızlansın.

Hatay’ın iç göçe maruz kalması, sınır problemi yaşadığınız komşunuzdan sınır telini geriye doğru çekmeniz ve hakkınızdan feragat etmeniz anlamına gelir. Böylece komşunuzun hak iddia etmesine veya arazinin başkasının olduğunu kabul ettiğiniz gibi bir pozisyon doğacaktır. Konunun bu açıdan değerlendirilerek geleceğe yönelik planlamanın devlet politikası olarak ele alınması gerekiyor.

Özetle; 20 yıl Fransız komiseri tarafından yönetildikten ve iki yıl bağımsız devlet olduktan sonra referandumla Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlandı. Bu andan itibaren Suriye rejiminin hak iddiasında bulunduğu, onlarca yıldır iki ülke arasında kriz olduğu bilinen bir gerçektir.

Bu nedenle gelecekte Hatay’da muhtemel bir referandumda “Türkiye’nin mi, Suriye’nin mi bir parçası olmak istersiniz? Yoksa bağımsız bir devlet mi olmak istersiniz?” sorusuna insanların “doğru cevap” vermesini sağlayacak bir zemin hazırlanmalıdır.

Hatay, Hatay’dan ibaret değildir. Türkiye’de deprem vardır. Hatay’da deprem artı milli güvenlik sorunu vardır.

Doç. Dr. Necmettin Çalışkan 30.03.23

Bir Ramazan’a daha ulaşmanın buruk sevincini yaşıyoruz. Ülkemiz büyük bir felaketi yaşadı. Deyim yerindeyse tabiat insanlara, kendisiyle birlikte kurallarına göre yaşanılması gerektiğini acı bir şekilde hatırlattı.

Bu öyle bir acıydı ki bütün evlere, yüreklere kor gibi düştü. Evler ve yuvalar bir bir harap oldu. Tahribat büyük, toparlanıp yaralarımızı sarmaya çalışıyoruz. Nerede hata yaptık diye kendi kendimize hayıflanıyoruz. Bunun altından nasıl kalkabiliriz diye düşünüyoruz. Adeta hiç geçmeyecek bir acı, bitmeyecek bir elem gibi önümüzde duruyor.

Depremin yanı sıra bazı illerimizde de sel felaketi yaşandı yine canlar gitti. Elbette aynı acıları bir daha yaşamamak için bazı şeyleri sorgulamak zorundayız. Felakete davetiye çıkarırcasına, dereleri ıslah etmeden imara izin veriyoruz. Fay hattına ev yapıyoruz. Bu evleri daha fazla kazanma hırsıyla kat kat yapıyoruz. Depremin meydana getireceği tahribatları ve yıkımları hafife alıp, yeterince tedbir almıyoruz.

Başımıza gelen birçok felaketi, gerekli tedbirleri almadan geçiştirip aynı hataları tekrarlayıp duruyoruz. Tevekkülü ise tembellik aracı olarak kullanıyoruz. Dere yatağına ev yapıyoruz. Sonra da Allah’tan bize acımasını bekliyoruz. Unutmayalım ki Sünnetullah yasalara bir atıftır, kurallara uyun demektir. Allah Sünnetullah’ta değişiklik yapmaz. Bu nedenle Allah’ın âlemle münasebetini iyi bilmek zorundayız. Yoksa yaşadığımız bu acılar tekrar eder.

Halen de ders alınmış gibi görünmüyor. Şehirleşme konusunda işi profesyonellere bırakmıyoruz. Büyük pastadan nasıl pay kaparız, ihaleleri nasıl alır paylaştırırız hesabındayız, işi ehline vermiyoruz. Bunu yapmayınca da problemler, belalar ve musibetler başımızdan eksik olmuyor.

FİZİKSEL VE RUHSAL REHABİLİTE

Ramazan ayı böyle bir kaos ortamı içerisinde sessizce kapımıza geldi. Bir ay boyunca oruç ve diğer ibadetleri yerine getirmeye çalışacağız. Ramazan fiziksel ve ruhsal olarak rehabilite olmamızı sağlayacak bir aydır.

Sadece deprem bölgesinde değil, tüm ülkede bu manevi atmosfere ihtiyacımız var. Özellikle de depremde maddi-manevi büyük kayıplar yaşayan insanların acılarını dindirecekleri, yaralarını rehabilite edebilecekleri bir havayı teneffüs edip, Allah’ın muhabbetiyle, rahmetiyle doldurulacak bir ay olur.

Bu Ramazan diğer Ramazan’lardan biraz daha farklı olarak kardeşliği daha fazla düşünme vakti olacak. Bu Ramazan’da halen çadırlarda kıt kanaat geçimini sağlayan, yakınlarını kaybetmiş, serveti yok olmuş insanlar var. Bunlara yardımcı olacağız. Paylaşımı, kardeşliği daha bir hayatımızda önceleyeceğiz.

İbadetlerimizi büyük bir huşu ve samimiyetle yapmak durumundayız. Nefis muhasebesi yaparak, kendimizi hesaba çekeceğiz. Nerede hata yaptık? Bir daha tekrarlamamak, ciddi bir nefis terbiyesi yaparak kendimizi hesaba çekmek durumundayız.

Son dönemde yaşadığımız felaketlerde insanın emeği çok fazla. Çünkü Allah insana zulmetmez. Kur’an’ın birçok yerinde Allah insanın doğaya, tabiata zarar vermemesi gerektiğini hatırlatıyor.

Evet, buruk ama geleceği inşa edecek bir oruç mevsimine giriyoruz. Temenni ederiz ki bu Ramazan yaralarımızı saran, bizi tekrar hayata bağlayan bir dönem olur. Rahmetiyle, bereketiyle, inayetiyle, sonsuzluk gücünü keşfetmemizi ve anlamamızı sağlar. Allah’a olan bağlılığımız biraz daha pekişir/perçinleşir.

BENLİĞİMİZİ İNŞA ETME VAKTİ

Bu deprem ve felaketler aslında Allah’ın sonsuz güç ve kudreti, azameti karşısında ne kadar zayıf, güçsüz ve çaresiz olduğumuzu, Allah’ın inayetine, rahmetine ne kadar çok muhtaç olduğumuzu gösteren önemli derslerden birisi olsa gerek. Ramazan’ı bu dersi almanın da bir parçası olarak idrak edeceğiz.

Allah’a iman etmenin aslında onun bize verdiği kuralları, uyarıları dikkate almak, kaderi doğru anlamak, âlemle ilişkilere düzgün yön vermek gibi hususları algılamamız, anlamamız ve bunu sıkça tefekkür etmemiz için önemli bir not olarak karşımızda duruyor.

Evet, Ramazan’da yeme içme ve bedeni arzu ve isteklerden uzak kalırsak farz ibadetimizi yerine getirmiş olur ama onun rahmetinden yeterince faydalanmış olmayız. Ramazan’ın feyzi, bereketi ancak orucu bütün benliğimizle tuttuğumuz takdirde gerçekleşir.

Peygamber Efendimizin buyurduğu gibi Allah’ın kötülükleri terk etmeyenin aç ve susuz kalmasına (oruç tutmasına) ihtiyacı yoktur.

Bu nedenle; Ramazan Kur’an ayıdır, infak ayıdır, zekât ayıdır, kardeşlik ayıdır. Ramazan’ın manevi ruhu bütün benliğimize işlemeli; iftarıyla, sahuruyla, teravihiyle, infakıyla, mukabelesiyle ayrı ayrı yaşanıp, hissedilmelidir.

Doç. Dr. Necmettin ÇALIŞKAN 23.03.23

Kahramanmaraş afetinin büyük hasarlara ve can kayıplarına yol açtığı bölgede zorunlu deprem sigortası (DASK) oranı oldukça düşük.
Özellikle Hatay’da yüzde 39.
Mevcut yasal düzenlemelere göre DASK yoksa yıkılan evinin yerine hak sahibi olamıyorsunuz..
(7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun)
2017 yılında bazı depremler sayılarak hak sahibi olabilmek için DASK zorunluluğunun aranmayacağı belirtilmişti ve DASK olmasa da evi yıkılana hak sahipliği hakkı tanınmıştı..
Depremin üzerinden 40 günden fazla zaman geçmiş olmasına rağmen bu konuda düzenleme söz konusu değil ve üstelik herhangi bir açıklama da yapılmış değil..
İskenderun’un yeni yerleşim planları gibi bu da muamma..
Memleket mi sahipsiz yoksa biz mi başka yerde yaşıyoruz anlamak zor.
Depremi yaşayan çevre illerde toplumun her konuda aydınlatıldığını ve süreçlerin çok daha hızlı yürütüldüğünü, kamu kurum ve kuruluşlarının bilgilendirme mesajları paylaştığını görüyoruz.
Görüyoruz ki
Hatay’ın başı kel ve Kimsesiz..
İSKENDERUN’UN YENİ YERLEŞİM PLANLARI NEDİR?
İskenderun’un yeni yerleşim planları nedir?
İl Merkezi Antakya ile ilgili bilgilendirme yapılırken, İskenderun ile ilgili bilgilendirme neden yapılmıyor?
İskenderun Kamuoyunun bu konudaki merakı ne zaman giderilecek?
İskenderun halkı yeni yerleşim planlarını merak ediyor çünkü..
Yetkililere duyurulur…

Bugünkü yaşadığımız siyasi süreçte -iyi niyetli olanları bir kenara bırakıyorum- Saadet’in bu kadar tasfiye edilmesine, baskılara maruz kalmasına ve dışlanmasına rağmen bu kadar zaman sonra siyasette “oyun kurucu” olması birilerini rahatsız ediyor.

Saadet’in tabanı, yönetimin ihanet içerisinde olmadığını bildiğinden ve ihlasla hareket ettiğine inandığından, aldığı bütün kararlarına itaat edip destek veriyor. AK Parti veya başka bir partiyle de iş birliği yapılsaydı yine baş üstüne diyecekti.

Bugün Saadet’in belirleyici rol üstlenmesinden rahatsız olanlar ne sağcı-solcu ne liberal ne de başka bir kesim. Sadece eski Refahlılar, yani bizimkiler/aramızdan ayrılan kardeşlerimiz.

Ömründe Saadet Partisi’ne hiç oy vermemiş, -oy vermek nasip olmamış- kendini Millî Görüşçü olarak adlandıran deyim yerindeyse Millî Görüş nostaljisi yaşayanlar, bu durumdan rahatsız oluyor. Gönül bağınız bulunsa bile hiç oy vermediğiniz bir parti için asıp kesmeye, kırıp dökmeye hiç gerek yok. Samimiyetinizi tartışmıyoruz ama bırakın herkes kendi partisini yönetsin.

Dost/düşman herkesin bildiği bir gerçek var ki; “Saadet’in içinde bulunduğu herhangi bir yapıdan bu ülkeye asla zarar gelmez.” Bu gerçeği cümle âlem bildiği ve kabullendiği için Saadet, bu süreçte bu kadar etkin oldu. Bu sebepledir ki, ittifak bileşenlerinden hedefe konan sadece Saadet var. Yıllarca kol kola yürüdükleri adamların karşılarında olmalarından hiç gocunmuyorlar. Onları ihanetle suçlamıyor, sadece Saadet’in pusula oluşuna öfkeleniyorlar.

Halk oy vermese de gönlünde Saadet’in ayrı bir yeri var. Herkes hakkını teslim eder, duruşunu takdir eder.

İTTİFAKLAR VE ÜÇLÜ BLOKLAR

Bugün mesele, aday meselesi de değildir. Ali inecek Veli binecek, Ahmet gidecek Mehmet gelecek hiç değildir. Devlet yönetiminde siyasi partiler, fikirler ve kadrolar vardır. Şahıslar, sembolik anlam ifade eder.

İki ana ittifak bloku, üçlü temsilden müteşekkildir. İçinde tarih boyu “karanlık derin adamların” olduğu blok mu yoksa Temel Bey’in olduğu Saadet’li blok mu bu ülkeye hayır getirir? Esas sorulması gereken soru bu olmalıdır.

Kaldı ki AK Partili dostlar açısından şunu söyleyebiliriz. Birinci AK Parti döneminde Genel Başkan Erdoğan’ın arkasında bulunan Abdullah Gül, Bülent Arınç, Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu gitti yerine ikinci AK Parti dönemi geldi. 15 Temmuz sonrası oluşturulan bu dönemdeki fotoğraf karesinde hangi isimlerin olduğu herkesin malumudur.

Aslında 28 Şubat’ın aktörleri bugün de aktifler. Sembolik olarak tepede duran ismin bir yaptırım gücü yok. Yirmi yılı aşkın süredir iş başında bulunan kişinin yaptırım gücü olsaydı şimdiye kadar belki de neler yapmazdı ki? Ama gücü yok, bir blokajın esareti altında.

Kamuoyunda dillendirilen, bir partinin “tek başına iktidara geldiğinde olması muhtemel bütün kötülüklerin bugün fazlasıyla varlığından” habersizler; görmek, duymak, bilmek ve inanmak istemiyorlar. Köşeye sıkışınca da kendilerince her şeye kılıf uyduruyorlar.

İKİ PARTİLİ SİSTEM

2018 Anayasası ile artık Türkiye’de siyaset iki bloktan oluşmak zorunda. Çünkü çok partili hayat, biraz daha özgürlük ve farklı seslerden oluşuyordu. Her dediklerini kabul ettiremiyorlardı. Ama iki partili sistem; dış güçler açışından çok daha elverişli ve kullanışlı. Ya yazı gelecek ya tura!

Bu nedenle bugün siyasette tek başına değil, iki bloktan birinde olmak zorundasınız. Sistemi bu hale getirenler utansın. Buna alet olanlar; Türkiye’nin kalkınacağını, coşacağını hatta süper güç olacağını, dünyanın bilmem kaçıncı en büyüğü olacağını söyleyip halkı avutanlar ve bu sisteme mahkûm edenler utansın.

Muhafazakâr seçmen, ideolojik yaklaşım ve kazanımlar üzerinden siyasete yaklaşıyor. Ekonomi, hukuk, eğitim, dış politika ve sosyal alanlardaki büyük fiyasko ve başarısızlıkları görmek istemiyor görmezden geliyor. Çünkü “ne olursa olsun bizden olsun” gibi anlamsız bir saplantı içindeler. Herkesin malumu ki ülkede büyük bir enkaz var. Bu enkazı mevcut hükümet ortadan kaldırabilecek olsaydı bu durumda olmazdık. Bu enkaz elbirliğiyle kaldırılmalı ve tek kişiye emanet edildiğinde ülkenin ne hale geldiğini yaşayarak gördük.

Nitekim son dönemin en önemli sınavı depremdi. Devletin asli görevi vatandaşın güvenliğini sağlamak ve onu korumakken bu görev yerine getirilemedi. Ancak 72 saat sonra müdahale edilebildi. Bunu da helallik isteyerek kapatmaya çalışıyorlar. Aynı şeyi başka bir iktidar yapsaydı ne olurdu?

Saplantıları bırakıp şu gerçeği itiraf etmeli ki; “Sorunların çözümü; ancak içinde Saadet’in bulunduğu konsensüs ve ortak akılla mümkündür!”

Doç. Dr. Necmettin Çalışkan 16.03.23

Sancılı bir süreç yaşanmış olsa da Altılı Masa nihayet kararını vererek Cumhurbaşkanı Adayını “kriterleri sağlam belirlenmiş bir konsensüs” ve ortak bir görüşle açıkladı. 13. Cumhurbaşkanı adayı olarak Kemal Kılıçdaroğlu, Millet İttifakının adayı olarak gösterildi.

İki yıldır Altılı Masanın, her toplantısında bir adım daha ileriye gitmesi ittifakın başarılı olacağına dair ipucu vermektedir. Masada bugüne kadar gösterilen performans ülke yönetiminde daha ileri gidecektir.

Adayın açıklandığı ana ilişkin sembolik hususlar dikkat çekici. Siyasetin cazibe merkezi olmaktan öte güven telkin eden yed-i emin alanı olarak Saadet Partisi Genel Merkezinde, toplumda “Bilge Başkan/Lider” olarak ün yapan Genel Başkan tarafından, milletin ortak değeri, ay yıldızlı bayrağımızın altında ve Berat Gecesinde gerçekleşmesi tesadüfse de bilinçli tercihse de her türlü iyi olmuştur. Herhangi bir dünya görüşü veya ideolojiyi temsil edecek bir bayrak, flama değil ortak değerlerde buluşulması, millet ittifakının tek yürek olduğunu göstermesi açısından son derece önemlidir.

İçte ve dışta buhran yaşadığımız bu dönemde geniş yelpazeli ittifak, çoğulculuğu esas alarak farklı yapıları birleştirdi. Bu da ancak ülkesini seven, milli ve manevi değerlerine bağlı insanların mevcut durumu gerçek “beka sorunu” olarak gördüğü için bir masa etrafında toplanması durumun ciddiyetini ortaya koymaktadır.

Her parti lideri kendi uzmanlık alanıyla masaya katkı sağlayarak dağınık görünen bir yapının aksine güçlü olmasını sağlayacak. Üzerinde durulması gereken bir başka husus adayın; CHP’nin değil, Millet İttifakının adayı olmasıdır.

SAADETİN TARİHİ ROLÜ

 Süreçte doğal olarak kilit rol üstlenen Saadet Partisi, toplumun gönlünde yer eden, sağ-muhafazakâr ve dindar kitle açısından güven veren bir imajı ve misyonu vardır. Milletin hafızasına kazınan kötü uygulamalar, Saadet Partisi binasında adayın açıklanmasıyla “CHP’nin geçmişteki bu problemleriyle yüzleştiği, bunlardan vazgeçtiği ve hatalarını kabul ettiği” anlaşılıyor.

İmam Hatipler ve başörtüsü gibi toplumun bam teline basan konularda toplum nezdinde kabul görmeyen uygulamalarla, özgürlüklerin kısıtlandığını gördüğü ve bu yaklaşımında artık eskisi gibi olmayacağını göstermesi açısından son derece önemliydi. Son yıllardaki helalleşme isteği kendi içinde hesaplaşmanın da farklı bir boyutuydu.

Şimdi Saadet Partisi özgül ağırlığıyla el feneri vazifesi görecek. Mevcut konjonktürde Millet İttifakının oluşması ve devamlılığı açısından masaya etkisinin önemine toplum şahitlik ettiği gibi bundan sonra da icraatlarda etkisine şahitlik edecek.

İttifakın oluşumu ve devamlılığı açısından gösterdiği gayretlerden dolayı Temel Karamollaoğlu’nu ayrı tutmak gerekirse de Millet İttifakı liderlerinin tümünün iyi niyetli olması ve yapıcı rol üstlenmeleri adayın işini kolaylaştıracaktır. Zaten adayın şahsıyla ilgili olumsuz bir ifade kullanılmaması da seçim sonuçlarına yansıyacak niteliktedir. İhanet, yalancılık, hırsızlık ve iki yüzlülük gibi temsiliyet makamındaki devlet adamında yüz kızartıcı vasıflarla ithama maruz kalmaması dikkat çekicidir.

Alınan bu tarihi karar sonrasında yazılacak, konuşulacak çok şey var. Millî Görüş ittifaklar tarihidir. Saadet, siyaset sahnesinde var olduğu süreç boyunca, ülkede bütünleştirici rol üstlenen bir parti olduğunu bir kez daha göstermiştir.

Saadet; tarihi boyunca istisnasız bütün seçimlerde birileriyle ittifak arayışı içerisinde bulunmuştur. Çünkü “güçlü girilen seçimde başarılı sonuç alınacağı” gerçeğinden hareketle belki de bugüne kadar yapılan en iyi ittifak bu seçimde gerçekleşecektir.

Türkiye’nin tarihi, siyaset bilimi ve sosyolojinin gereği olarak 20 yıllık iktidarın değişim zorunluluğu kaçınılmaz bir gerçektir. Saadetin içinde bulunduğu blokla bu değişimle, keskinliği frenlenmiş, yumuşak geçiş olması sağlanmış olacaktır.

İTTİFAKIN ANA NEDENİ

İttifakı ortaya çıkaran şey, kaybeden küçük partilerin kazanma hırsı değil; aksine ülkede BOP eş başkanlığı gölgesindeki Irak savaşıyla (2003) başlayan Suriye ile devam eden, İsrail’in hamiliğini yapan, sosyal yapıyı çökerten, deizmi yaygınlaştıran, aile mefhumunu yok eden, meşum 15 Temmuz sürecindeki işbirliklerine rağmen kendileri sıyrılıp faturayı garibanlara kesen, ülkede huzuru dinamitleyen işbaşındaki “üçlü yönetimin” ülkeyi getirdiği kaos, karmaşa ve çıkmaza alternatif bir arayış girişimidir.

Depremdeki beceriksiz, sorumsuz yönetim ve yaklaşım da tuzu biberi olarak süreci hızlandırmış, milleti çıkış yolu arayışına sevk etmiştir. Ülkede vazgeçilemeyecek tek şeyin ülkenin kendisi olduğu, hiçbir iktidarın vazgeçilmez olmadığı gerçeğini kavramasıdır.

 Kamuoyuna sunulan cumhurbaşkanı yardımcılığı konusu gündemi epey meşgul ediyor. İttifaktaki Genel Başkanların Cumhurbaşkanı Yardımcılığı görevine gelecek olması ittifak bileşenleri tabanlar açısından önemli. Herkes kendi genel başkanını Cumhurbaşkanı yardımcısı seçtirmek için gönül huzuru içinde canla başla kampanya yürütecektir.

Millet İttifakını birleştiren en önemli husus halihazırdaki meclis içi ve dışı destekli tek adam yönetimi olması, ülkeyi getirdiği kriz/kaos ortamıdır.

Son olarak, seçim sürecini etkileyecek olumsuz olayların, kararların ortaya çıkmaması ve bu konuda her türlü tedbirin alınması önemlidir.

Doç. Dr. Necmettin Çalışkan 09.03.23